Güneşin doğmasına yine saatler var. Yıldızların yumuşak parlaklığı ve ay ışığı ufak bir aydınlık veriyor bu karanlık saatlerde. Gecenin karanlığı ve sessizliği aslında dünyanın gerçek yüzünü gösterir. Bu sessizlikte duyabilirsiniz kendi sesinizi ve bu karanlıkta görebilirsiniz kendinizi.
Bu saatler insanın kendisiyle ve hayalleriyle baş başa kaldığı saatlerdir. Yapmak isteyip yapamadıklarımız, söylemek isteyip söyleyemediklerimiz, yaşamak isteyip yaşayamadıklarımız gözlerimizin önüne gelir. Bunları düşünürken hafifçe esen bir rüzgâr bize tanıdık bir kokuyu getirir. Ardından şimşek gibi gözünüzün önüne gelen anılar gözlerinize oyun oynar. Hafiften nemlenir kirpikleriniz. Gözleriniz dalar karanlığın en derinine doğru. Düşünceler sizi alıp götürür bilinmeyen bir zamana. Aniden kendinize gelirsiniz, yanağınızdan aşağı süzülen sıcak ve duygu dolu gözyaşını fark edersiniz. Boğazınızda bir düğüm oluşur yutkunamazsınız, nefes alırsınız ama yetmez. O an dünyadaki tüm havayı ciğerlerinize doldursanız yine de nefessiz kalırsınız. Gözyaşlarınız yer çekiminin etkisine dayanamaz ve süzülür yüzünüzde ama hissetmezsiniz. Zifiri karanlık içinize kadar işler. O an yalnızlığın en saf halini hissedersiniz.

Bir yanıt yazın