İnsanın, gecenin hangi saati olduğunu bile umursamayacağı bir zamanda, dışarıdaki hafif rüzgarın ve gökyüzünden gözyaşı gibi dökülen yağmurun dansını seyre dalmıştı. Sessizdi her yer sanki tüm şehir düşüncelerin sesinden sağır olması için sessizliğe gömülmüştü. Gözlerini kapattığında gördükleri güzel ve eski anılardı ama artık hüzünden başka getirisi olmayan fırtınadan sonra etrafa saçılan eşyalardan farksızdı. Yağan yağmurun altında biraz ıslanmak istedi sanki hatırlamak istemeyeceği anıları yağmur sularıyla üzerinden atabilecekmişcesine. Neden yaptığını bilmeden kendini sokağa attı. Kalan son iki sigarasından birini yaktı, nefes almak için ona ihtiyacı var gibiydi. Ama aslında oyalanmak için yaptığı bir uğraştan başka bir şey değildi. Göğsünün üzerinde hissettiği ağırlık herkesin dediğinin aksine her geçen gün daha da hissedilir hale geliyor daha da ağırlaşıyordu. Denizin kenarına kadar yürüdü ve son sigarasını yaktı. Karanlıkta kayalara acımasızca vuran dalgaları göremese de sesini duymak yetiyordu. Yağmur durdu, rüzgar yavaşladı ama hala denizden gelen esintide onun sesini duyabiliyordu. Bu nasıl mümkündü ki? Onu sevmeyen, onu düşünmeyen birini sanki yanındaymış gibi hissetmek. Yüzlerce kilometre varken arada sanki elini uzatsa ellerini tutabilecek gibi. Denize doğru bakarken derin bir nefes aldı sanki bütün havayı ciğerlerine doldurmak ister gibi. Avazı çıktığı kadar bağırarak küfürler etti onun tenini hatırlatan, kokusunu getiren rüzgara. Hiçbir şeyin daha iyiye gitmeyeceğini bilerek eve döndü, uyuyamayacağını bilerek yatağına yattı. Bir kaç saate güneş doğacak yine maskesini takacak rolünü oynamaya devam edecekti.