Page 4 of 4

Sonbahar Güneşi

sonbahar9-960x600.jpg

Güneş ufuk çizgisinden yavaş yavaş yükselmeye başladı. Gökyüzü gecenin karanlık tonlarından açık mavi renklere bürünmeye başladı. Güneşi her zaman gecenin düşmanı zannederdim. Artık anlıyorum geceyle bir bütün olduğunu. Aralık ayının zayıf güneş ışıklarını görmek garip bir şekilde içimi ısıtıyordu. Uzun zamandır hissetmediğim bir şeyleri hissediyordum bu sabah. Güzel bir şeyler vardı alışmadığım şekilde bu ufak bir huzursuzluğa sebebiyet verirken neden böyle hissettiğimi bulmak istiyordum. Güzel şeyler hissetmeyeli oldukça uzun zaman olmuştu. Alışık değilim ben böyle hissetmeye. Martıların gökyüzünde süzülmesini izlerken yüzümde yabancı bir ifade bile fark ettim. Yüzümdeki kaslar geriliyordu sanırım hafif bir gülümseme yerleşmişti ifadesiz suratıma. Umut kırıntıları vardı sebebi belli olmayan. Bir yandan da korkuyordum imkânsız gibiydi benim güzel bir şeyler hissetmem. Ayrıca istemiyordum mutlu olmak. Ne zaman mutlu olmaya yaklaşsam daha sert düşüyordum. Bir şans vermeli miydim bugüne? Kötü olan her şeyi boş verdim. Gözlerimi güneşin doğduğu tarafa diktim ve sabahın en güzel renklerini izlemeye koyuldum. Her ne kadar biraz mutluluktan sonra hayatın beni daha kötü düşüreceğini düşünsem de anı yaşamak istedim, bir tutam huzur ve mutluluk yokluktan gelip içimi doldurmuşken bunu yok etmek istemedim. En son ne zaman böyle hissettiğimi düşündüm ama hatırlayamıyordum. Bu hissiyatı özlediğimi fark ettim sadece. Fiziksel olarak ısıtmayan sadece huzuruyla ısıtan sonbahar güneşinin ışıklarını tenimde hissetmek, canlandırıcı soğuk havayı ciğerlerime doldurmak dışında istediğim bir şey yoktu. Hayatın hala yaşamaya değer olduğunu gördüm. Umarım bu yaşadıklarım daha sert bir düşüş öncesi yaşadığım ufak bir huzur değildir. Bütün bu güzel şeylerin arasında, içimde yeşermesine izin vermediğim özlemek duygusu hala kendini hissettiriyordu. O duyguyu bastırmak istedim gözlerimi kapattım martıları dinledim, denizin havadaki tuzlu kokusunu içime çektim. Kısa da olsa minicik bir parça huzurun tadını almak hayatın ağırlığını hafifletiyordu.

Sen

Artık rüzgarlar daha sert ve soğuk, geceler hiç olmadığı kadar karanlık, ay bile parlaklığını kaybediyor, insanlar hiç gülmüyor, çocuklar neşeyle oynamıyor.. Her şey değişiyor, her şey kötüleşiyor. Seni her gün daha fazla özlüyorum, yokluğun her gün daha ağır bir bedel alıyor benden.. Beklemek aslında berbat bir şey ama seni beklemek çok farklı.. Seninle ilgili her şey çok farklı. Sen çok farklısın. Sen beklenmeye değecek tek kişisin. Neşeli bir müzikte, hüzünlü bir müzikte aklıma gelen tek kişisin. Bütün müzikler, şiirler sana yazılmış gibi hepsi aklıma seni getiriyor. Sürekli aklıma geliyorsun ama artık yanıma gel..

Eksik Parça

Yine sabaha kadar gecenin sessizliğini dinledim ve düşündüm. Bir şeyler eksik hayatımda ama ne olduğunu bulamıyorum. Bütün sesler sessiz geliyor, bütün renkler soluk görünüyor, her şey tam gibi ama eksik bir şey var. Hep bir şeyler eksik kalıyor. Güldüğümde mutlu olmuyorum, dokunduğumda hissetmiyorum.. Hayat her geçen gün biraz daha yaşaması zor hale geliyor. Sonbahar gitmek istemiyor, kış gelmiyor. Bütün müzikler kulağıma yanlış geliyor, bütün düzen yok oluyor. Hep bir parçam kayıp. Arıyorum ama bulamıyorum. Gözlerim hep eksik parçamı arıyor. Bütün duyguları yarım hissediyorum. Yaşamak ile yaşamamak arasında bir yerdeyim. Nerede olduğumu bilmiyorum, eksik parçamı ararken kayboluyorum.

O değil de ben seni özledim..

Yağmur

Bulutlarla kaplı hava günün daha karanlık olmasını sağlıyordu. Güneşin batışını göremeyecek olsa da bulutlu havalara olan sevgisi buna değeceğini hissetmesini sağlıyordu. Yüzüne dokunan rüzgâr hiç yumuşak davranmıyordu. Aksine yüzünde gezinen ama kesmeyen bir bıçak hissi veriyordu. Birkaç sokak sessizce yürüdü. Olabildiğince yavaş ilerlemeye çalışıyordu. Düşüncelerinin kafasının içinde dolaşmasından, canının sıkılmasından bıkmıştı. Kaldırım taşlarındaki çizgilere ve çatlaklara odaklanıyor, bir şeyler düşünmemeye çalışıyordu. Soğuk bir şekilde yüzüne inen birkaç yağmur damlası garip hissettirmişti. Yüzünden süzülen bu damla sanki gözyaşıydı.. Yıllardır ağlamamıştı ve ağlamak eyleminin nasıl hissettirdiğini unutmuştu. O kadar doluydu ki nasıl hissettirdiğini hatırlamamasına rağmen içinden günlerce ağlamak geliyordu. Yüzünü bulutlara doğru kaldırdı ve daha fazla hissetmek için bekledi. Yüzünden süzülen onlarca yağmur damlasını tek tek hissediyordu. Yolunu değiştirdi deniz kenarına doğru yürümeye başladı. Yağmurdan kaçışan insanlara anlam veremiyordu. Onun üzüntüleri için kamuflaj olan yağmur kimileri için hüzün kimileri için ise sadece ıslanmaya sebep olan bir doğa olayıydı. Tam olarak nereye gitmek istediğini bilmeden yürüyerek nereye kadar gidebilirdi? Oturmak için uygun bir yer bulduğunda mutluluk hissinin kırıntısı sayılabilecek bir duygu belirmişti içine. Yağmurdan korunan ama yağmur havasını sonuna kadar hissedebileceği güzel bir yer bulduğu için kendini ufak da olsa şanslı ilan edebilirdi. Denizin üzerine düşen ve ufak dalgalara sebep olan yağmur tanelerine baktı. Dakikalarca izledi sıkılmadan.. Düşüncelerini daha fazla tutamıyordu. En sonunda beklediği oldu ve bir barajın yıkılmasıyla oluşan sel gibi aklına gelen düşünceler ani bir duygu değişimine yol açmıştı. Boğazına bir şeyler takılmıştı, nefes alırken aldığı hava bile ağır geliyordu. Ne kadar derin nefes alsa da nefessiz kalıyordu. Ağlamamaya çalışan biri gibi gözlerini gökyüzüne dikti ve düşüncelerini denize fırlatıp kurtulabilmeyi diledi. Düşüncelerinin arasında yeşeren bu fikir onu ayağa kaldırdı. Sakince ileri doğru birkaç adım attı. Yeniden yağmurda ıslanıyordu. O kadar kötü bir fikir gibi gelmiyordu ıslanmak. Tenine dokunan damlalar yaşadığının habercisiydi. Gözlerini kapatıp ilerlemeye devam etti, fikirlerinden arınacağı ve hislerini susturacağı fikri onu cezbediyordu. Ve son bir adım sonra hafif bir sarsıntı hissetti biraz korkuyla birlikte. Yine de açmadı gözlerini. Gülümsedi denizin dalgaları onu içine çekerken. Belki de hayatında ilk kez içten bir gülümseme bırakmıştı. Birkaç saniye sonra hissetmemeye başladı. Yüzündeki gülümseme kayboldu ve artık hareket etmeyen bedeni denizin karanlık bir köşesine doğru çekilmeye devam etti. Artık ne kadar yağmur yağarsa yağsın önemsizdi.

Keman ve Sen

Hiç düşündün mü keman sesi neden incedir? Ağlayan bir kadına benzer keman sesi. O kadar hüzün dolar ki insan, dinlerken kemanın acı çektiğini düşünür. Bu yüzden insanları bu kadar kolay etkileyebilir. Kemanın şekli bile kadını anımsatır. Dokunduğunuzda zarafeti, kibarlığı ve bütün nazik duyguları hissedersiniz. Tellerinden çıkan ince ses o kadar keskindir ki insanın kalbini parçalayabilmesi bundandır. Bazen de acımasızdır bütün kadınlar gibi. Asıl değer veren elleri sevmez. Hep kendini daha narin hissedeceği başka elleri arar durur.

O değil de ben seni özledim..

Gece ve Sigara

Rüzgârın geceyi esir aldığı bir sonbahar gecesinde pencereden karanlık sokakları seyrediyordu. En azından dost sayabileceği tanıdık bir sima. Kafasının içinde dönüp duran düşünceler uykuya dalmasını imkansızlaştırıyordu. Bitkin bedenini, hissettiği son enerji birikintisini harcayarak sandalyesine taşıdı. Masadaki son sigarasını eline aldı. Bütün giden dostları gibi birkaç dakika içerisinde onun da gideceği gerçeği zaten yoğun olan üzüntüsünün iyice artmasına sebebiyet verdi. Kalitesiz kibrit yığınından rastgele bir tane kibrit seçerek sigarasını yaktı. Odada sigaradan daha yoğun şekilde kibrit kokusu vardı. Başını geriye attı, gözlerini kapattı ve hatırladığı anılarla mücadele etmeye çalıştı. İşaret parmağı ve orta parmağı arasında duran sigarayı kuvvetsizce tutuyordu. Sıkı sıkı sarıldığı her şey onu terk etmişken neden herhangi bir şeyi sanki hiç gitmeyecekmişçesine sahiplensin ki! Sigarayı yere düşen küllerine aldırış etmeden derin derin çekiyordu, dumanla dolduruyordu ciğerlerini. O da bitmişti. İzmaritini tam karşısındaki duvara fırlattı ve içinden söylenerek bir şeyleri yakmamasını diledi. Düşünceler rahat bırakmıyordu. Anıların biri gözünün önünden giderken diğeri geliyordu. Mutlu hissettiğini zannettiği anılar! Çoğu zaman hissettiğini zannettiği ve hissettiği şeyler birbirinden bağımsız oluyordu. Bunun farkındaydı ama mutluymuş gibi olmak bile küçük de olsa destek veriyordu. Gözlerini araladı ve havanın aydınlanmaya başladığını gördü. Gökyüzünün o siyah ve mavi karışımı rengine bakmaya başladı. Her şeye küfrederek sandalyeden kalktı ve koyu renkli perdeleri çekerken ışığı bıçak gibi kesmesini, odayı zifiri karanlıkta bırakmasını sağladı. Amaçsızca yatağına geçerek gözlerini kapatıp uykuya dalmayı bekledi. Hayatından kalan dakikaların sadece daha hızlı geçmesi için uyumaya çalıştı.

Son Zamanlar

Tam olarak hangi ay olduğunu hatırlayamıyorum. Sonbaharın yavaştan veda ettiğini havanın durumuna bakarak söyleyebilirim. Yumuşak görünüşlü bulutlar sert rüzgarların yardımıyla uçsuz bucaksız gökyüzünde süzülüyor. Gördüğümde içimi ısıtan güneş ışıkları görünüşten ibaretler. Farkındalık yaratan soğuk hava çoğu kişi için çekilmez bir etken ama benim için daha fazla kendim gibi hissetmemi sağlayan bir yardımcı. Hiçbir işim olmadığı halde sokaklarda yürüyorum ve yanımdan geçen insanların telaşlarını seyrederek kafamda hikayeler kuruyorum. Kendimce uydurduğum bu hikâye yazma oyunu son zamanlarda yapmayı en sevdiğim işler arasında kesinlikle ilk üçte yer alıyor. Sanki insanlar beni görmüyormuşçasına yanlarından geçiyorum, kafalarının içini biliyormuş gibi hayatlarını gözlerimin önüne getiriyorum. Aslında okumayı pek sevmediğim ilahi bakış açısıyla yazılmış romanları düşündüğümde, o romanlar gibi düşünerek yaşamak varken neden okuyayım onları diyorum.

Başkaları dinlediğinde hüzünlü bulunan şarkılar kafamın içinde çalıyor ama bana hüzünden daha farklı hisler hediye ediyorlar. Mesela huzur gibi nadir bulunan değerli hediyeler. Kulaklarımı şenlendiren duygusal bir elektro gitar veya Avrupai ezgiler çalan bir ud gibi ters düşüyorum hayata ama bu terslik ilginç güzellikler arasında sayılabilir. Her terslik ve karmaşa kendi içindeki ahenk ve düzen görüldüğünde izlemesi keyifli bir başyapıt oluveriyor. Bu yüzdendir ki artık hayatı anlıyorum. Karşıma ne gelirse daha derinlere daha anlamlı yerlere bakıyorum.

O’nu Hissetmek

Hiçbir şeyin iyi gelmediği zamanlar olur insanların hayatında. Böyle zamanlarda insan her şeyin anlamını var eden birilerini ister yanında. Müzikler onunla anlamlıdır, hayat onun yanında devam eder, yaşadığını onun varlığıyla hissedersin, renkler onunla varolur, gerçekten yaşadığını insan onun yanında hisseder. O yokken nefes almak işe yaramaz, ne kadar baksanız da renkleri göremezsiniz, müzikleri duymak mümkündür hissetmek imkansız. Uzun zamandır var mıyım yok muyum bilmiyorum. Çelişkiler nefes almamı engelliyor. Bir şeyler hissetmek istiyorum, gerçek bir şeyler. Aslında sadece seni hissetmek istiyorum, senin varlığını hissetmem gerekiyor. Seni hissettiğim anda bütün gerçekliği zaten bulacağımı biliyorum..

O değil de ben seni özledim..

Bu Günlerde

Bu günlerde hiçbir şey eskisi gibi değil. Herkes, her şey değisti. Gecenin sessizliği bile artık ölüm sessizliği gibi, rüzgar bile terketti buraları, ağaçlar ilkbahar olmasına rağmen yapraklarını bırakmak üzereler, kuşlar bile sessizliğe bürünmüşler ve bekliyorlar. Buralar çok değişti parktaki çocuk sesleri bile yok, sular sessiz sessiz akıyor, kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Tüm gözler dolu, tüm müzikler hüzünlü, tüm rüyalar karanlık… Herkes bir şeye kırgın ve beklenilen bir şey var. Hayatı durduran, yaşamı bitiren bir şey var.. Peki neden böyle? Neden hüzün geziyor her yerde? Doğa bile ilkbaharda yaslar içinde ama neden?..

Sen burada değilsin diye..

Sen buradan gittin diye..

Tek beklenilen şey ise geri geleceğin..

Hayat buraya gelmek için seni bekliyor, şarkılar sevinçle çalmak için seni bekliyor, hüzün burayı terk etmek için seni bekliyor, her şey seni bekliyor. Ben seni bekliyorum..

Newer posts »

© 2025 Yavuz_bey

Theme by Anders NorenUp ↑