Page 3 of 4

Sebepsiz Mutluluk

Sebepsiz yere mutlu hissettiğim oluyor bazen. Tüm sorunlar sanki kısa bir süreliğine de olsa uzaklaşıyor benden. Sabah uyanıyorum güneşin doğmasını bekliyorum. Gecenin yavaşça çekilişini ve dünyanın canlı renklere bürünmesini izliyorum. Dünya üzerinden o siyah pelerini kaldırıyor yavaş yavaş. Dünyanın gerçek halini sadece güneş doğmadan hemen önce görmek mümkündür. Siyah elbisesini çıkarır tüm dünya ve herkes uyurken güneşin getirdiği renkleri üzerine geçirmeyi bekler. Tam o an mutlu hisseder insan. Bakarsınız uzaklara ve düşünmezsiniz. Dünyayı o kadar saf bir halde görürsünüz ki kendinizi düşünmeyi unutursunuz. Bir tarafta gece mavisi acele etmeden azalır, diğer yanda ise canlı, sevgi dolu aydınlık renkler dolar kalbinize. Rüzgar üşütmez o an sizi, etraftan duyduğunuz sesler doğanın uyanış şarkıları gibi gelir kulağınıza. Dünyadaki gerçek sevgiyi o zaman hissetmeniz mümkündür. O an kim güneşin aydınlığı ile kalbinize doluyorsa, gecenin özlemi güneşle biterken kimi özlüyorsanız, doğanın günaydın sesleri kimin sesini hatırlatıyorsa, rüzgârın dokunuşu kimin tenini hissettiriyorsa aşk o kişidir. Gerçek sevgiyi hissederken aklınızda olan kişiye aşk denir.

Yalnızlığın En Saf Hali

Güneşin doğmasına yine saatler var. Yıldızların yumuşak parlaklığı ve ay ışığı ufak bir aydınlık veriyor bu karanlık saatlerde. Gecenin karanlığı ve sessizliği aslında dünyanın gerçek yüzünü gösterir. Bu sessizlikte duyabilirsiniz kendi sesinizi ve bu karanlıkta görebilirsiniz kendinizi.

Bu saatler insanın kendisiyle ve hayalleriyle baş başa kaldığı saatlerdir. Yapmak isteyip yapamadıklarımız, söylemek isteyip söyleyemediklerimiz, yaşamak isteyip yaşayamadıklarımız gözlerimizin önüne gelir. Bunları düşünürken hafifçe esen bir rüzgâr bize tanıdık bir kokuyu getirir. Ardından şimşek gibi gözünüzün önüne gelen anılar gözlerinize oyun oynar. Hafiften nemlenir kirpikleriniz. Gözleriniz dalar karanlığın en derinine doğru. Düşünceler sizi alıp götürür bilinmeyen bir zamana. Aniden kendinize gelirsiniz, yanağınızdan aşağı süzülen sıcak ve duygu dolu gözyaşını fark edersiniz. Boğazınızda bir düğüm oluşur yutkunamazsınız, nefes alırsınız ama yetmez. O an dünyadaki tüm havayı ciğerlerinize doldursanız yine de nefessiz kalırsınız. Gözyaşlarınız yer çekiminin etkisine dayanamaz ve süzülür yüzünüzde ama hissetmezsiniz. Zifiri karanlık içinize kadar işler. O an yalnızlığın en saf halini hissedersiniz.

Sevgi ve Nefret

Bazı hissler birbirine çok yakındır. Bunlardan en tehlikelisi sevgi ve nefrettir. İnsanın kalbinde yer alan ve birbiriyle çatışan iki his. Siz biri tarafından açıkça görmeye zorlanmadığınız sürece hangisini hissettiğinizi bilemezsiniz. Sadece hissettiğinizin sizin sandığınız duygu olduğuna inanırsınız. Bazen de ihtiyacınız olanı hissettiğinizi zannedersiniz. Arada çok ince bir çizgi vardır ve dikkat etmezseniz çizgiyi geçtiğinizi çok geç farkedersiniz. Bazen gerçekten sevgiyi hissedersiniz ama sevgi çok tehlikeli bir histir. Kontrol altında tutmadığınız zaman nefrete dönüşünü ilk elden izleme şanssızlığına erişirsiniz. Bu değişimi bazen güvensizlik tetikler bazen yalanlar ama çoğu zaman sevginin bencilce kullanılması tetikler.

Sevgi tek kişilik değildir. Ama nefret kesinlikle bencilce hissedilen tek kişilik tek taraflı karanlık bir histir. Daha önce hissettiklerinizi unutturacak kadar derinlerde hissedilir. Kendini farkettirmeden büyür insanın kalbinde. İçinizdeki nefreti farkettiğinizde kalbinizde sevgiye yer kalmadığını görürsünüz. Sadece izleri kalır sevginin, nefretin gölgesinde kalmış.

İnce Çizgi

Güneş isteksizce beliriyor. İstemiyor hüzün dolu bir gün daha geçsin. Hayat kaynağıyken bu kadar isteksiz yaşama şahitlik etmek istemiyor. Her şeye rağmen doğuyor güneş. Bütün adaletsizliklere, üzüntülere, acılara rağmen doğuyor. Bu yüzden umut simgesidir güneş. Her yeni gün yeni bir umudun doğduğu gündür. Karanlık yerini yavaş yavaş aydınlığa bırakıyor. Kuşlar güneşi bile beklemeden doğan yeni günün habercileri olarak neşeyle kanat çırpıyorlar. Yıldızlar birer birer kayboluyor karanlığın çekilmesiyle. Günün ilk saatleri her zaman umut ve huzur doludur. Mutluluk verir o anı yaşayan kişiye. Gökyüzünde karanlık ve aydınlığın yaptığı dans, havanın yavaş yavaş aydınlanması bu evrenin bize hediye ettiği görülmesi gereken anlardan biridir. Ama insanlar doğayı, doğanın verdiği hediyeleri farketmezler. Kendi yapay yaşamlarıyla ilgilenmekten başka hiçbir güzelliğe dikkat etmezler. Çoğu hayat hüzün doludur. Üzüntüsünün sebebi olarak aşkı bahane eder. Ama aşk insanı üzmez ki. Aşk insana verilmiş en değerli duygudur. Aslında çoğu insan aşık bile olmaz, sadece öyle zanneder. Mesela aşk tek taraflı olmaz, aşk çift taraflı da olmaz. Aşkın tarafı yoktur. İnsan adını veremediği çoğu duyguya aşk adını verir. Ama aşk güneşin doğuşu ve gecenin yerini alışındaki karanlık ve aydınlığın arasındaki ince çizgi gibidir. Geceye kayarsa insan o çizgiden mutsuzluk, üzüntü gibi bunaltıcı duygulara sahip olur. Gündüze kayarsa hiçbir şeyi olduğu gibi görmez. Sadece mutlu hisseder ama hep eksiktir. Aşk aradaki o çizgidir. Herkes yaşayamaz yani sadece yaşadım zanneder çoğu kişi. Böyledir işte insanlar, yarım gönülle bir öpüşü aşk zannederler. Güneşin her doğuşu içimi umutla doldurur. İnsanların aşkı öğreneceği konusunda umut verir.

Gün Doğumu

Güneş doğmadan önce hava yavaş yavaş aydınlanır. Renkler uyanır, aradığın huzur gün doğumunda saklanır. Uyanıp onu bulmanı ister. Gün doğumu aslında bize bir şeyler anlatmak ister. Havanın en soğuk olduğu an güneş doğmadan önceki andır. Hayat gibi, en dertli olduğumuz anlar aslında hayatımıza güneş doğmadan hemen önceki zamanlardır. Hayatımıza güneş doğduğu an o soğuk dertli zamanları iyiki yaşamış olduğunu anlar insan. Bu yüzden hiçbir derdine fazla üzülme seni üzmesine izin verme. Biraz önce doğan güneş gibi hayatına bir güneş doğar ve seni ısıtır. Bu yüzden gün doğumu umut ve heyecan doludur. Güneş doğarken anlarsın zaten her şeyin iyi olacağını, bir kez izle gün doğumunu o zaman anlayacaksın. İçine dolan huzur her şeye bedel olacak. Gün doğumu huzurdur, güvendir, iki aşığın birbirine dokunmasındaki saflıktır, insanın ihtiyacı olan destektir. Ben bu yüzden uyanır gün doğumunu izlerim. Aslında gün doğumu bana çoğu zaman aşkı da hatırlatır. Hayatta insanın sahip olabileceği en gerçek duygulardan biridir. Bana göre gün doğumu aşktır, huzurdur, güvendir..

Sonbahar

Bana sonbahar mevsimi hep aşkı hatırlatır. Yaprakların toprakla buluşması, rüzgarla edilen dans.. Sonbahar mevsiminde kuşların sesleri sanki bundan önce duyulmamış ama bestelenmeyi bekleyen bir şarkı. Bulutların güneş ışığıyla uyumu insanın kalbinin derinliklerindeki gerçek aşk ışığından ilham alıyor sanki, zaman her zamankinden daha unutulmaz anlar yaşatıyor insana.. Sonbahar mevsiminin insanlara hediyeler sunduğunu düşünüyordum. Bütün dünyaya hediye veren zaman şu anki halinden daha romantik daha aşk dolu olabilir mi? Zaten aşkı da bize hediye eden sonbahar değil midir? Bu yüzden güzeldir sonbaharda aşk yaşamak. Bu yüzden bu mevsimde her şey seni bana hatırlatır. Yere düşen her yaprak, bütün bulutlar, yeryüzüne inen her bir yağmur damlası senden bir iz taşıyor sanki.. Bu mevsimin her güzelliği senden bir şeyler hatırlatıyor bana. Havadaki temiz toprak kokusu senin nefesinin sıcaklığını taşıyor, ağaçların dallarını sanki keman telleriymiş gibi ahenkle kullanan rüzgar senin sesinden alıntılar taşır, güneş ışığı öyle bir hal alır ki sıcaklığı insanın içini ısıtır sanki sana sarılıyor gibi kucaklar. Sonbahar aslında seni anlatıyor..

Düşünmek

 Düşünmek bu günlerde yaptığım en iyi işti. Ben de düşünmek için kendimi herkesden her şeyden soyutladım. Gece olduğunda kimsenin gelemeyeceği, beni rahatsız edemeyeceği yere çekiliyordum ve düşünmeye başlıyordum. Yavaş yavaş garip bir şekilde insanları duymamaya, farketmemeye başladım. Günler geçtikçe her şey kayboluyordu. Artık kendimi bile duymamaya başladım. Kimseyi dinlemek istemiyordum kendimi bile. Tüm düşüncelerin ortaya çıktığı yani insanların uyuduğu düşüncelerin, hayallerin uyandığı zaman olan gece vakti karanlıkların içinde çaresiz bir şekilde kendimi arıyordum. Ne yapacağımı bilmez bir şekilde geceye teslim olmamaya çalışıyordum. Birden gecenin karanlığını aydınlatan, çok güzel bir şey farkettim. Ayışığı siyahların içinde zarifce süzülerek kendini gösteriyordu. Tüm karanlığa rağmen bütün ihtişamı ile parlayarak bütün şiirlere ilham kaynağı olmak istiyormuşcasına kendini gösteriyordu. O kadar saf bir güzellik ki aşkın gerçek hayattaki yansıması bile denilebilir. Baktıkça aklımdaki bütün düşünceler, kişiler kayboluyor sadece sen kalıyorsun. O an anladım ki benim kendimi bulmam için, benim ben olabilmem için sana ihtiyacım var. Dünyanın geri kalanı umrumda değilken sadece sana ihtiyacım var.

Senin İçin Yazmak

Sana bir şeyler yazarken kendimi o kadar huzurlu hissediyorum ki anlatamam. Yazdıklarımı okuduğunu hayal ediyorum, seni hayal ediyorum.. Seni uyurken hayal ediyorum da çok muhteşem . Bu aralar hep aynı şeyleri düşünür oldum. Parkta kimsenin olmadığı zamanlarda çimlerin üzerine oturuyorum, yanımda sen varmışsın gibi konuşuyorum. Birlikte saatlerce oturuyoruz. Sonra birden kendime geliyorum. Sıradan yaşantıma geri dönüyorum. Hani bir film izlersin çok etkilenirsin ama film biter ve sen normal yaşantına döndüğünde dersin sadece filmler böyle olur zaten.. Işte sen yanımdayken ben öyle oluyorum, bundan sonra hep öyle olacağını zannediyorum. Sonra herzaman olduğu gibi sen gidiyorsun, hayal bitiyor, rüyadan uyanıyorum. Hani rüyanın en güzel yerinde uyanırsın ve rüyaya devam etmek için tekrar uyumaya çalışırsın ya işte gerçek hayatta olmuyor.. Olmuyor işte gidince gidiyorsun. Kendi kendime senin mutlu olduğunu düşünüp mutlu olabiliyorum. Bazen sabaha kadar izliyorum geceyi. Şfak vaktinde güneş gülerek yüzünü gösteriyor, senden haberler veriyor, senin mutlu olduğunu söylüyor. Bunu duymak için bekliyorum Güneşi. Beklerken yine senin hayalin oluyor yanımda ve geceyi seyrediyoruz. Ay, yıldızlar, gece… Hep beraber bekliyoruz seni, beklerken damarlarımda zaman akıyor. Çok ağır geliyor beklemek. Gün geçtikçe daha da ağırlaşıyor, bedenim kaldıramıyor bu yükü ve her yıl her ay her gün her dakika her an eriyip gidiyor. Bedenim beni terkediyor, zaman umursamaz bir tavırla yıpratıyor. Ama sen düşüncelerimde hep aynısın, her zaman aynı kalacaksın. Aslında bir keman gibisin, zarifsin, usta ellerde herkesi kendine hayran bırakırsın, her gün değerin artıyor… 

Yine Özledim

Yine gece oldu. Her şey bir kenara çekildi ki hayaller ortaya çıkabilsin. Hayalleri olan, özlediği olan, sevdiği olan, yalnızlıkları olan, herkes geceyi bekliyordu. Gece bile bu kadar bekleyeni olduğuna şaşırdı. Herkesin bir bekleyeni yok mu zaten. Her zaman akıllarda olan, bekleyenini gözü yolda bırakan, hep gelecek diye hayal kurulan ama gelmeyen beklenenler. Acaba beklenen geldiğinde artık beklenen olamamaktan mı korkar da gelmez? Yerini başka bir beklenen’in alacağından mı korkar? Nedenini bilmiyorum ama ben beklenen olmadığımı biliyorum. Bekleyen olarak bir kez beklenen’ini arayınca insan bir daha geri dönüşü olmuyor. Ya beklenen gelecek beklenen olamamaktan korkmadan yada bekleyen mahkum olacak zamana.

O değil de ben seni özledim.

Sensiz Ben

Bu gece gökyüzünde ay yok, bu gece hiç rüzgar yok, bu gece yıldızlar yok, bu gece karanlık bile yok, bu gece ses yok, sessizlik yok. Bu gece sadece sensizlik var, bu gece sadece içimde koca bir boşluk var.. Doldurulmayı bekleyen bir boşluk. Sonunu benim bile göremediğim bir boşluk. Asla dolmayacak gibi hissettiren bir boşluk… Her yer seni bekliyor, her şey seni bekliyor. Gel artık. Yeniden hayat bulmalıyım, yeniden nefes almalıyım, yaşadığımı hissetmeliyim. Yokluğun gerçekten yaşayabileceğim en ağır yük. Verilebilecek en büyük ceza.. Cezam bitmeli artık, yeniden yaşamaya başlamalıyım, nefes almama izin ver. Yıllarca bekledim artık Gel. Daha ne kadar uzak kalmalıyım sana, daha ne kadar hissetmemeliyim sıcaklığını, daha ne kadar duymamalıyım sesini?

« Older posts Newer posts »

© 2025 Yavuz_bey

Theme by Anders NorenUp ↑