Page 2 of 4

Anlamsızlık Denizi

07aa10ba-197b-4ef5-a88b-6677b6280854

Bildiğimiz her şey değişiyor. Ama biz hala en iyisini, en doğrusunu biliyor gibi davranıyoruz..

 

Gökyüzünde gri bulutlar, kötü haber getiren elçiler gibi toplanıyorlardı. Havadaki kötülüğü hissedebiliyorum. Gergin, ürpertici ve sinsi rüzgarın, tenime dokunmasıyla içimdeki tüm umudun hiç varolmamışçasına kaybolması.. Şiddetli gök gürültüsünün kalbimin ritmiyle oynaması beni tedirgin ediyor. Etrafıma odaklanamıyorum. Zaman her zamankinden farklı, daha yavaş akıyor ve daha yorucu hissettiriyor. İnsanların seslerine anlam yükleyemiyorum. Çevremdeki telaşa, koşturmacaya uyum sağlayamıyorum. Anlamı olan her şeyin benliğini yitirdiğini görüyorum. Varoluşumu kendime kanıtlama çabam boşa çıkıyor. Artık yanyana dizilmiş atomlardan başka bir anlama gelmediğime, gelmediğimize eminim. Varoluşumuz tesadüf ve belki de biz anlamsız birer hatayız.

Son Şarkı

02225843-f6c5-43ca-b868-93a83fc7f246

İçinde hissettiği son enerji kırıntılarını kullanarak rafa doğru yürüdü. En sevdiği plağı aldı, koltuğunun yanında duran eski dostu olan pikaba yerleştirdi. Cızırtılı seslerle çalmaya başlayan müziği seyre dalmak için koltuğuna yerleşti. Dinlerken, sürekli huzur bulduğu şarkıda garip bir şekilde hüzünlenmeye başladı. Piposunu aldı ve kibrit kutusundaki son kibrit ile yaktı. Odanın bir kısmı sıcacık kırmızı renkle aydınlandı kısa bir süreliğine. Piposundan her bir nefes alışında camda kendi yüzünün kırmızı aksini görüp, hayatın daha ne kadar dibe gidebileceğini düşünmeye koyuldu. Açıldığını duymadığı kapının kapanışıyla artık yalnız olmadığının farkına vardı. Acele etmeyen, kendisine ağır ağır yaklaşan adım seslerini müziğin sesinden zorlukla seçebiliyordu. Arkasını dönüp bakmadı. Daha gerçekleşmeden, biraz sonra uçurumdan düşeceğini kabullenmişti. Tam arkasına gelince adımlar durdu. Onunla birlikte bu müziği dinleyen biri daha olmasına minik bir sevinç duydu. Arkasında duran gölge, geceye ve gündüze hayat veren dünya gibi dönüp duran plağı kibarca durdurdu. Adam bu hareketle artık sadece geceye ait olacağını farketti. İnce parmaklara sahip zarif bir el sağ omzuna dokundu. Sol omzundan aşağı yavaşça inen el diğeriyle aynı değildi. Üzerinde öfke taşıyordu. Kalbinin hizasına gelince durdu. Kulağına doğru eğilen kadın, adama “Seni seviyorum.” dedi. Kalbinde hisettiği acı, bu cümleden mi kaynaklıydı yoksa öfke dolu elin taşıdığı soğuk metal parçasının derisini delip geçmesinden mi anlayamadı adam. Son nefesini vermeden hisettiği son şey sol yanağına, incecik dudaklarla kondurulan minik bir öpücük oldu. Yüzünde bıraktığı tebessüm karanlık geceyi aydınlatmaya yetmeyecekti..

Bir Ruhun Ölümü

d3c6b8b1-e281-41d5-a91e-8a6850574daa

Ay ışığı gibi bembeyaz tenini izlemek, yaşamak için gerekli her insan ihtiyacından daha önde gelirdi bende. Açık kırmızının en güzel tonunun hayat bulduğu, masum kıvrımlardan oluşan, zarafetin temsilcisi ince dudaklarının her hareketini aklımın en derinlerine, en kalıcı şekilde işlerken hiç düşünmedim bir gün her şeyiyle benden kopacağını. Saçlarından yayılan altın sarısı sıcaklığın, kalbinizde en soğuk köşeyi ısıtabileceğine ve hatta yakıp, yıkıp, yara izleriyle dolu bırakabileceğine ilk elden şahit oldum. Acı veren güzelliğinin savaşı içerisinde beni çokça yaralayabiliyordu ama sadece tek şekilde öldürebilirdi. Bazen baktığımda ormanları, doğayı, varoluşu görebildiğim bazen ise dalgalı denizleri, fırtınalı bir gökyüzünü gördüğüm gözleri… Işığın, evrende varolmak eyleminde bulunmasının tek sebebi onun gözlerine hizmet etmek. İşte o gözler nasıl olur da dünya üzerinde bulunan hem en güzel manzara hem en tehlikeli silah olabilir.. Her türlü sonucunu kabullendim ve gözlerinin içine baktım, işte tam o an istemsizce belki benim ruhumun katili oldu. Bedenimin içinin alev aldığını, acı içinde olduğumu anımsayabiliyorum. O ana ait anılarımda hissettiğim en şiddetli, en yırtıcı duygu sanırım aşk adı altında ruhumun katli oldu. O andan itibaren hiçbir şey hissetmiyorum. İçimi dolduran tek şey onun yokluğu.

Eski Ev

e7232a52-cfb0-4f86-8282-6373d370a19a

Kalp atışları hızlanarak adeta kalbinin göğüs kafesini delerek bu işe yaramaz bedenden çıkmak istediğini söylüyordu. Bunalmış dünyasından uzaklaşmak için elinde tuttuğu ve içinde ne olduğunu bilmediği tuhaf sigaradan bir nefes daha aldı. Dumanın ciğerlerinde dolaşmaya başlamasıyla kalbinin isyanını beyninde bastırdı. Odanın her yeri çatlaklarla dolu ince duvarlarına bakarak yine hayallere daldı. Aklındaki düşüncelerin her biri onu farklı anılara yönlendiriyorken, kapalı pencerenin kırık camından odaya dolan rüzgarın tenine saplanmasıyla bir anlığına kendine geldi.

Eski ve bordo kumaşı parçalanmış sandalyesinden yavaşça ayağa kalkarken yerdeki tahtalardan gelen gıcırtı kulaklarına kısa süreli işkence etti. Hemen yanındaki banyoya giderek boş ve buz gibi küvete hüzünlenerek baktı. Kıyafetlerini çıkarttı ve titreyerek sararmış küvete yattı. Etrafında ölüm sessizliğini delen sadece paslanmış borulardan damlayan su sesi vardı. Damlayan sulardan ıslanmış ve kabarmış rafa uzanarak ikinci dünya savaşından eski ve kötü anılar taşıyan, birçok gözyaşına sebebiyet veren Walther P38 tabancasını titreyen ellerine aldı. Kalitesiz çelikten namlusunu şakağına dayadı ve acı çekerek isyanlarda boğulan kalbine huzur vermek için tetiği içinde şüphe olmadan çekti ve bulanık dünyasını net karanlığa çevirdi.

Sıradan Bir Gece

İnsanın, gecenin hangi saati olduğunu bile umursamayacağı bir zamanda, dışarıdaki hafif rüzgarın ve gökyüzünden gözyaşı gibi dökülen yağmurun dansını seyre dalmıştı. Sessizdi her yer sanki tüm şehir düşüncelerin sesinden sağır olması için sessizliğe gömülmüştü. Gözlerini kapattığında gördükleri güzel ve eski anılardı ama artık hüzünden başka getirisi olmayan fırtınadan sonra etrafa saçılan eşyalardan farksızdı. Yağan yağmurun altında biraz ıslanmak istedi sanki hatırlamak istemeyeceği anıları yağmur sularıyla üzerinden atabilecekmişcesine. Neden yaptığını bilmeden kendini sokağa attı. Kalan son iki sigarasından birini yaktı, nefes almak için ona ihtiyacı var gibiydi. Ama aslında oyalanmak için yaptığı bir uğraştan başka bir şey değildi. Göğsünün üzerinde hissettiği ağırlık herkesin dediğinin aksine her geçen gün daha da hissedilir hale geliyor daha da ağırlaşıyordu. Denizin kenarına kadar yürüdü ve son sigarasını yaktı. Karanlıkta kayalara acımasızca vuran dalgaları göremese de sesini duymak yetiyordu. Yağmur durdu, rüzgar yavaşladı ama hala denizden gelen esintide onun sesini duyabiliyordu. Bu nasıl mümkündü ki? Onu sevmeyen, onu düşünmeyen birini sanki yanındaymış gibi hissetmek. Yüzlerce kilometre varken arada sanki elini uzatsa ellerini tutabilecek gibi. Denize doğru bakarken derin bir nefes aldı sanki bütün havayı ciğerlerine doldurmak ister gibi. Avazı çıktığı kadar bağırarak küfürler etti onun tenini hatırlatan, kokusunu getiren rüzgara. Hiçbir şeyin daha iyiye gitmeyeceğini bilerek eve döndü, uyuyamayacağını bilerek yatağına yattı. Bir kaç saate güneş doğacak yine maskesini takacak rolünü oynamaya devam edecekti.

Varoluş

Sabah güneş doğmadan hemen önceki zamanı kendimce her zaman çok güzel bulmuşumdur. Tanrının seni karşıma çıkaracağını ve gözlerine baktığımda o anı göreceğimi tahmin edemezdim. Bakışlarındaki sertlik o an ki havanın soğukluğu, gözlerinin rengindeki güzellik ise güneşin doğup içimi ısıtacağının verdiği güven hissi ile bire bir.. Dudaklarının kıvrımları deniz ve gökyüzünün birleştiği yerde ufuk çizgisinde gördüğüm narin çizginin oluşmasına ilham vermiş. Tanrının dünyayı yaratabilmek için güzelliğini örnek aldığı gerçeği, baktığım her varoluşta seni görmemi açıklıyor. Köprücük kemiğine kondurmak istediğim öpücüğün sebebi yok sadece istiyorum. Elmacık kemiklerini avcumun içine alsam, yüzüne baktıkça evrenin yaratılışını görsem. Bütün hayatın, bütün varoluşun kaynağı sen. Saçlarının içinde gezen parmaklarım bulutların arasından zarifçe geçen kuşlar gibi huzur verse sana.

Güneş doğmak üzere. Gözlerinde gördüğüm sıcaklığın bir kısmını gün doğumunda hissedebiliyorum. Dudaklarındaki kızıllığı ise gün batımında bilincime resmedebiliyorum. Senin yokluğunun hissettirdiği boşluğu anlatabilmemin imkânı yok. Ne kelimeler yetebilir ne de benim zayıf insan yeteneklerim bu hissi aktarmamda yeterli olur.

Varoluşun kaynağı olmanın yanı sıra kusursuzluğun yaşayan kanıtısın. Seni sevmemem elde değil.

Nehir

      Bir rengi sevdiği için mi o renge sahip nesneleri kendine yakın hisseder insan, yoksa bir nesneyi

yakın hissettiği için mi onun rengini sever? Bu sorunun farklı düşünce tarzlarına göre onlarca açıklaması

olabilir ama umurumda değil. Benim emin olarak bildiğim şey senin gözlerini ve gözlerinin rengini ayrı

ayrı seviyor oluşum. Yüzünün hatlarını ezberlemek için gözlerimi ayırmadan seni seyrederken, gözlerine

baktığımda donup kalışlarımı anımsıyorum. Zamanın göreceli olduğu fikrine inancımın doğduğu andı

gözlerine ilk bakışım. Sadece yüzüne bakarak parmaklarımın yüzünde gezindiğini hissedebiliyordum.

Gözlerinin önüne gelen bir tutam saçını yavaşça kulağının arkasına atışımı düşünüyordum. Sana

baktığımda sadece bu hayatı yaşamıyorum, seninle ilgili olabilecek her olasılığın gerçek olduğu sayısız

zamanı düşünmek istemsizce yaptığım davranışlardan biri.

Konuştuğunda duyduğum ses bir piyanodan çıkan en uyumlu sesler ile oluşmuş dünyanın en harika

müziğini dinlemek gibi. Anlayamıyorum nasıl oluyor da içimde benim bile bilmediğim bir derinlikte seni

bulabiliyorum.

Ay yine terk ediyor gökyüzünü

Düşünceler kılıç darbeleriyle benliğime saldırıyor

Her şey bitecek

Kendim olarak kalacağım

Soğuk yatağımda hareketsizce

Düşüncelerim durduğunda uyumak için çırpınışlarım

Ne kadar sefilce

Asla uyuyamam ki

İlaçlar?

Ahh onlar uyutmuyor bayıltıyor

Bedenim seni hayal etmekten, seni düşünmekten yorgun

Bırak beni

Gözlerimi kapattığımda çıkma karşıma

Sadece git

Off

Git derken bile zaten hayatımda olmayan senin hayalinin gideceğinden korkan bir ben…

Gitme pekala sev yeter..

Sıradan Bir Gün

Kapıdan girdiğinde içerideki sıcak hava sarılan bir kadını anımsattı, dışarıda bıraktığı soğuk hava gibi sorunlarını da arkada bırakabilmeyi diledi kısa bir süre.. Derin bir nefesten sonra sürekli tekrar eden hayatından bir parçayı yaşamaya devam etti ve hırpalanmış vücudunu yatağa bıraktı. Gözlerini kapatmak istemiyordu, biliyordu unutmak istediği her şeyi göz kapaklarının altındaki karanlık duvar hafızasına tekrar işleyecekti. İçinde büyüdüğünü hissettiği boşluğu nasıl dolduracağını düşünmek… Düşünmek derken, düşünmek eylemini gerçekleştirirken yaşamayı ertelediğini fark etti. Bir yerden başlamak gerektiğini düşünüyordu yaşamaya ama sadece düşünüyordu. Düşünmek bazen en iyi korunduğunu düşündüğü bir sığınağa saklanmak gibiydi bazende kırık cam parçalarının üzerinde yürümek gibi canını yakıyordu. Düşüncelerinden çıkıp gerçek acının ne kadar hafif olduğunu tecrübe ettiğinden beri gerçekliğe özeniyordu. Sadece gerçekliğe adım atmasını sağlayacak bir ele ihtiyacı vardı.

Özlemek

Uzun uzun oturdum. Kıpırdamadım bile sadece izledim ve dinledim. İçime çektim gecenin soğuk havasını. Yaprak bile kıpırdamayan bu rüzgarsız gecede bir parçası olmak istedim dünyanın. İnsanlar sıcacık yataklarında uyurken içime sığmayan hisleri dökmek istedim geceye. Her şeyi dökeyim sadece bir kişiye yer olsun istedim içimde.

Aradan uzun zaman geçmişti. En son ne zaman gecenin bir vakti oturup geceyi dinlediğimi hatırlamıyorum bile. Özlediğimi anladım dünyayı bu şekilde görmeyi. Karanlıktan yükselen sesleri dinlemeyi, uzaktaki en karanlık noktalara bakıp düşünmeyi, sokak lambalarından gelen cansız ışıkları.. Özledim.

Özlemek insana verilen en güzel duygulardan da olabilir, en can yakan duygulardan da olabilir. Var mıdır başka böyle değişken bir duygu. Bazen duruma göre değişir hissettirdiği bazen ise kişiye göre değişir. Ben aslında sevmem özlemeyi. Eksik hissettirir bana özlemek. Tamamlanmam gerektiğini söyler bana. Ama seni özlemek var ki, bu duyguyu ne anlatabilirim ne hissettirebilirim. Sadece yaşarım bunu. Senin bendeki yerini hatırlatır bana. Sana nasıl da ihtiyacım olduğunu gösterir. Bir parça severim seni özlemeyi. Ama asla istemem Seni Sevmek’i özlemeyi. Özleyecek kadar uzak kalamam seni sevmekten.

Şarkılar Anlamlı Artık

En çok sorduğumuz sorudur ‘Neden?’ sorusu. Her şeye bir neden ararız. Çoğu zaman gecmişimizle ilgilidir bu soru. Cevabını bulamadığımız bazen de bulmak istemediğimiz bir soru.

Neden sever insan? Neden sevdim onu? İlgisini mi sevdim onu mu? Soru sormadan kabullendiğin zaman bir şeylerin farkına vardığın zamandır.

Her gün doğumunda aklıma geliyor. Gün doğmadan birkaç saat önce oturup izlemeye başlıyorum. Senin beni aydınlattın gibi aydınlanıyor dünya. Simsiyah gökyüzünde yıldızlar teker teker sönüyor. Dünya çok sessiz. Çok uzaklardaki sesleri duyabiliyor insan. Mesafeleri görmezden gelircesine hissediyor insan. Bazı insanlar için önemli olan şey mesafeler değildir. Ama maalesef bazı insanlar için her şeydir mesafe. Lanet birer sayıdan ibaret olduğunu anlamaz bazı insanlar. Ve üzerler karşılarındakileri. Yakın olmaya verdikleri değeri karşısındaki insana bile vermez bu kişiler. Sevginin mesafesinin olmadığını ne zaman anlayacak bu insanlar?

Ben sustum anlamadın beni. Birlikteyken konuşmak arkadaşlıktı anlatamadım sana. Beraber susmaktı aşk. Bulutlar ve rüzgarın anlattığı şeydi aşk. Gece ve gündüzün sessiz birlikteliğiydi. Beraberken soğuğu hissetmemek, sessizliği duymak, yağmurda ıslanmamaktı birliktelik.

Ben şimdi soğuğu hissediyorum, sessizlikte boğuluyorum, yağmur ıslatıyor tüm bedenimi. Kısacası şarkılar artık anlamlı bana.

« Older posts Newer posts »

© 2025 Yavuz_bey

Theme by Anders NorenUp ↑